anneannem, güller, yerler

flickrda viewtiful hiking'den 

her gün gül ve kadife çiçeği koklayarak yirmi dört sene önce kaybettiğim anneannemi buldum.
hem yeni bir hatıra yaratırken hem de eskisini bulmak oluyormuş, hem de bu iş böyle oluyormuş meğer. ellerimi kadife çiçeğinin yapraklarında gezdirirken hem anneannem kanlı canlı geliyor ve hem de o sırada yaptıklarım, olduğum yer güzelleniyor.

bilmiyorum belki de sırf koku değil onu bana getiren. yüzlerce gülün olduğu bir bahçede kokan o birkaç gülü her gün yeniden bulmaya çalışmak. üstelik aynı gül ağacının gülleri her çağında aynı kokmuyor. yeni açan, tam açan, solan güller dışında günün saatlerine ve hatta mevsimlere göre değişiyor koku. hem bahçe de bu şekilde her gün değişiyor, gül ağaçlarının mevsimsel döngüsü yanında bir de sık sık budanıyorlar... binlerce değişken hatıranın içinde canına değen o hatırayı bulmayı hatırlamak gerekiyor belki en başta. bin gül içinde, sadece üç gül kokuyor genelde...

gül ve kadife çiçeği koklamayı seven anneannemi, bana gül ve kadife çiçeği koklamayı öğreten birini, gül ve kadife çiçeği koklayarak hatırladığımı yeni anlamam tuhaf mı? ya da belki çok erken ancak yaşlılıkta oluşan bir geçmiş perspektifi için? ama dedim ya, nostaljik bir çaba değil bu, eskiye yeniden sahip olmak değil, yeni bir hayatı önemli olandan vazgeçmeden fark etmek...

bir de ekşi maya ekmek kokusu var. bu mahallede var o. o da var hatırlamamda. bütün bunlar erdek'te oluyordu, anneannemle en çok ankara'da yanyana olsak da erdek'te birbirimizi buluyorduk demek. ama burası derin ankara, keçiören, beraber adım  atmadığımız - ama otobüsle dolaştığımız- bir yer. o nasıl oluyor?

bu sorunun cevabını ararken oryantalistleri anlar gibi oldum bir an. bir zamanlar paylaştığın mekanlarda değil yabancı mekanlarda buluyorsun paylaştıklarını modernliği çok hızlı dönüştürdüğü dünyalarda. o yabancı coğrafyalar değişmediğinden değil oryantalistlerin sandığı gibi ama, modernliğin değiştirdiği gibi değişmediği için...

tabii oryantalistlerin doğuda anneannelerini aramadığını söylemeye gerek yok öyle değil mi? işin tuhaflığı da burada: hem modernliğin önüne herşeyi katıp götürmesinden kaçıyorlar hem de gittikleri yeri değişmez ilan ederek bu dönüştürme makinesine açıyorlar...

kurtardım mı böylece acaba kendimi? anneannemi değişmezlikte değil dönüşümde bulduğum için en azından? ya da eda'nın dediği gibi, anneannem daha baştan ellerimi kadifenin yapraklarında gezdirmeyi, gözlerimle kokan gülü tespit edip burnumla hissetmeyi sırf yanımda beni dışarda bırakmadan yüzlerce kez yapmakla bana öğretirken -o çok ciddiydi benim gibi ağzına değen su damlalarını usulca diliyle ağzına atmazdı bence- kurtarmıştır belki de.

hakkında...

en sevdiğim mohsen namjo şarkılarından biri, albümlerinden biri vs.

coğrafyanın cebri derler asyada doğmana / öyle ki bir ayağın havada ve kahvaltın olmuş çay ve sigara


gazze

sigarayı bıraktım neyse ki ama yine de durumu iyi anlatıyor.
cebirli coğrafyaları, dünyanın düzenini. yananın iyileşmesini yakanın batmasını.
ya da ben öyle düşünmek istiyorum.

sanırım burda feministannelerde ordolmak etiketiyle yazdıklarımdan devam edeceğim, belki ordakilerden buraya da biraz taşırım...

 coğrafyanın cebri  şöyle (şurdan):

bir gün uykudan kalkıyorsun, yelle gitmişsin / yek ruz ez khab pa mişi mi bini rêfti be bad

kimse etrafında kalmamış ve herkesi unutmuşsun / hiç kes dor o beret nist heme ro bordi zeyad

birkaç saçın daha ağarmış ey esassız adam / çend tamuye diget sefid şod ey merde bi asas

doğum günü eğlencen yine eza meclisi / cêşne tevvelude to baz meclisi ezas

temelden yıkılmışsın / buridi ez asas

kamburun biraz daha büyümüş ve omuzların daha da aşağıya inmiş / quze poştet bişter şod, şune hat uftade ter

etrafına bir bak dikkatle kuruyla yaş yanıyor/ piramunet ro bibin ba deqqêt mi suzen hoşk u ter

kuruyla yaş yanıyor / mi suzen hoşk u ter x3

coğrafyanın cebri derler asyada doğmana / in ke zadeye asiyayi u mi gen cabre coğrafyayi

öyle ki bir ayağın havada ve kahvaltın sadece çay ve sigara / in ke leng der havayi sobhunet şode sigar u çayı

coğrafyanın cebri derler asyada doğmana / in ke zadeye asiyayi u mi gen cabre coğrafyayi

öyle ki bir ayağın havada ve kahvaltı sadece çay ve sigara / in ke leng der havayi sobhunet şode sigar u çayı

ey arş-ı kübra, ne var kafanda? / ey arşe kebriayi çiye pes tu saret

söyle bana, yola gelecek misin annen için / key ba ma ra miyayı? çune maderet!

ey arş-ı kübra, ne var kafanda? / ey arşe kebriayi çiye pes tu saret

söyle bana, yola gelecek misin annen için / key ba ma ra miyayı? çune maderet!

ey arş-ı kübra, ne var kafanda? / ey arşe kebriayi çiye pes tu saret

söyle bana, yola gelecek misin annen için / key ba ma ra miyayı? çune maderet!

bir gün uykudan kalkıyorsun, yelle gitmişsin / yek ruz ez khab pa mişi mi bini rêfti be bad

kimse etrafında kalmamış ve herkesi unutmuşsun / hiç kes dor o beret nist heme ro bordi zeyad

birkaç saçın daha ağarmış ey esassız adam / çend tamuye diget sefid şod ey merde bi asas

doğum günü eğlencen yine eza meclisi. temelden yıkılmışsın / cêşne tevvelude to baz meclisi ezas. buridi ez asas

kamburun biraz daha büyümüş ve omuzların daha da aşağıya inmiş / quze poştet bişter şod, şune hat uftade ter

etrafına bir bak dikkatle kuruyla yaş yanıyor/ piramunet ro bibin ba deqqêt mi suzen hoşk u ter

kuruyla yaş yanıyor / mi suzen hoşk u ter x3

coğrafyanın cebri derler asyada doğmana / in ke zadeye asiyayi u mi gen cabre coğrafyayi

öyle ki bir ayağın havada ve kahvaltın olmuş sade çay ve sigara / in ke leng der havayi sobhunet şode sigar u çayı

coğrafyanın cebri derler asyada doğmana / in ke zadeye asiyayi u mi gen cabre coğrafyayi

öyle ki bir ayağın havada ve kahvaltın sade çay ve sigara / in ke leng der havayi sobhunet şode sigar u çayı

öyle ki bir ayağın havada ve kahvaltın sade çay ve sigara / in ke leng der havayi sobhunet şode sigar u çayı

öyle ki bir ayağın havada ve kahvaltın sade çay ve sigara / in ke leng der havayi sobhunet şode sigar u çayı

meşhur tüneller, bir çıkış, bir kaçış, bir sıkışış